
Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak biliyorum. Geriye dönüp baktığım zaman aklıma gelen tek şey “siktir et!” oluyor.
Evde geçirdiğimiz 17. günün son saatlerine geliyorduk. Mars-30 virüsünden ölenlerin sayısı bir hayli artmıştı. Bu defa: “evet sonumuz yakın” demeye başladık. 2020 yılında Covid-19 salgınını yenmeyi başarmıştık fakat bilim insanları Mars-30 virüsü için ellerinin kollarının bağlı olduğunu söylüyorlardı. Marstan gelen bu virüsün yapısını bir türlü çözemiyorlardı. 17. günün son saatine geldiğimiz zaman haber kanalları “Son Dakika” haberi geçiyordu: Fransa sağlık bakanı evindeki sığınakta Mars-30 virüsü nedeniyle ölen bir vatandaşını açıklıyordu.
Geriye dönüp baktığım zaman “Siktir et!” demekten başka bir çarem yok artık! Virüs sığınaklara kadar inmeyi başarmıştı. Birçoklarının dediği gibi “Komplo Teorisi” olabilirdi herşey fakat böyle olsa bile, hiçbir şey eskisi gibi değildi. Sokaklar bomboştu. İnsanlar artık tamamen birbirlerinden uzak duruyordu. Sosyal fobiler ve izole hayatlar… “Siktir Et!” demeyenlerin sonu asosyal klavyelere maruz kalmaktan başka neydi ki?
Son bir defa koltuğa uzanmış kedim Boz’a baktıktan sonra evden dışarı çıktım. Uzun bir süreden sonra ilk defa evin dışına çıktım. 18 gün öncenin gazeteleri, sokaklarda uçuşuyordu. Manşetlerde “Sokağa Çıkma Yasağına Uymayanlar Yakılacaktır!” yazıyordu. Şuan dışarıdayım, şanslı biriyim ki yakacak olan tüm güçler ya sığınaklarda ya da evlerinde yaşıyorlar. Sokaklar bomboş, kıyamet kopmuş da Tanrı beni unutmuş gibi…
Saatlerce sokakları gezdikten sonra bir marketten aldığım(markette kimse olmamasına rağmen parayı kasanın üstüne koydum.) şekerlemelerle parkta çimlerde oturdum. Birden yanıma biri yaklaştı “Şekerlemelerden ben de alabilir miyim?” dedi. Geçen sene 3 kişiyi öldürdüğü için aradığım katil zanlısı Lana’dan başkası değildi. “Oturabilirsin.” Dedim. Yanıma oturdu. Bir parça yılan şeklinde olan şekerlemeden alıp,
– Evet komiser Fırat, tutuklamayacak mısın beni?
+ Ne fark edecek ?
– Senin işin bu değil mi ?
+ Neden öldürdün ?
– Tecavüz etmişlerdi!
+ Sana mı ?
– Ne fark eder?
Sustum. Beraber şekerlemeleri yemeye devam ettik. Lana’nın yüzüne baktım. Yüzüne baktığım zaman hiçbir insanı öldürmemiş gibiydi. Yıllardır cinayet bürodaydım , öldürülen her canlı kadar çirkinleşiyor insan, anladığım tek şeydi. Ama çok güzel bir kadındı Lana halen.
+ Biliyor musun beni en çok üzen ne? Bir katil Dünyanın yarısının canını aldı ve ben elim kolum bağlı sadece izledim.
– Sence herkes yaşamayı hakkediyor mu?
Dedi Lana. Uzunca bir süre yüzüne baktım. Sonra silahımı çıkarıp kafama dayadım.
Lana:
-Dur ne yapıyorsun? Sen ölemezsin…
+Kimin yaşayıp, kimin öleceğine kim karar veriyor ?
-Bunu bilemem ama, benim öldürdüğüm insanlar benim hayatımı elimden almışlardı. Yaşamak için ben de onları öldürdüm.
Lana’nın bu sözleri beni bir hayli etkilemişti. Hiçbir şey artık eskisi gibi değildi. Yaşananlar, yaşayanlardan daha gerçekti ve yaşayanlar yaşanacak olanlar kadar sahteydi.
+Siktir et Lana! Peki şimdi ne yapacağız? Sonumuz geldi! Herkesin sonu geldi.
-Siktir et Fırat!
Uzunca bir sessizlikten sonra, Lana kalktı çimlerden. Elini uzattı, “Haydı kalk gidelim” dedi. Lana’nın elini tuttum kalktım.
+ Nereye gidiyoruz?
– Ne fark eder?
+ Gidelim Lana, gidelim!
– Gidelim Fırat, gidelim!