Bir varoluş hikayesi

Havalar şu sıralar soğuk değildi fakat her an soğuk olacakmış endişesiyle yanıma kapşonlu bir hırka almayı da ihmal etmemiştim. Apartman kapısından mahalleye ilk adımı attığımda hırkanın elimde durması gerektiğini düşündüm. Şimdilik, kısa sürecek olan yolculuğum için hava şartları gayet uygundu. Evden uzaklaşmaya başladıkça, aslında elimde tuttuğum hırkanın çok da gerekli olmadığına kanaat getirmeye başladım. Artık evimden bir hayli uzaktaydım ve hırkamın elimde bir yük olduğu konusunda kesin bir karar vermiştim. Yanıma almıştım hırkayı bir kere ve onun elimdeki varlığını kabul edip, gitmem gereken yere onunla beraber gitmeliydim. Aslına bakarsanız, eve yakın bir mesafede olsam, hırkayı eve bırakır, yola onsuz çıkardım fakat hırkayı yanıma alma kararını vermiş ve evden de bir hayli de uzaklaşmıştım.
Zaman ilerledikçe güneş dik açıyla bulunduğum şehre vurmaya başladı. O sıralarda varmam gereken yere de ben dik açıyla ilerliyordum. Tabi ki hırkam elimdeydi. Hırkamın elimdeki varlığı yaşadığım semtin insanları tarafından fark edilmemiş olsa bile o hırkanın elimdeki varlığı kütlesi ve hacmi ile fiziki olarak tam olarak bir var olma durumuydu.
Neyse ki varmak istediğim yere varmıştım ve varmak istediğim yerdeki, görmek istediğim insanlar beni görünce bir tebessüm etmişlerdi. Hırkamı tuttuğum elimle, ki o el artık bana ait değildi sanki, görmek istediğim insanlara selam verme işaretini yaptım, yani hırkalı elimi havaya kaldırdım. Görmek istediğim insanların etrafını çevirdiği masanın yanına kendim için, hırkayı tutmayan elimle bir sandalye çektim ve o sandalyeye oturdum. Artık varmak istediğim yerde, görmek istediğim insanlarla beraberdim. Hem de elimdeki hırkamla.
Görmek istediğim insanların elimdeki hırkanın varlığını fark etmemeleri de bir hayli canımı sıktı. Çünkü evimden varmak istediğim yere kadar elimde bu hırkayı taşımıştım ve o hırka artık benim için çok büyük anlamlar taşıyordu. Bir kralı kral yapan tacı, bir şövalyeyi şövalye yapan kılıcı varsa, artık beni ben yapan bir hırkam vardı. Fakat insanlar bunun farkında değildi. Özellikle görmek istediğim insanların bunun farkında olmaması beni daha da sinir etmeye başlamıştı.
O kadar sinirlenmiştim ki, elimi masaya vurup, “ Sizden nefret ediyorum!” deyip bir hışımla kalktım. Artık varmak istediğim yere ait değildim ve görmek istediğim insanları bir daha görmek istemiyordum. Varmak istediğim yerden evime doğru elimde hırkamla beraber hızlı adımlarla yürümeye başladım. Bulunduğum semtteki insanların elimdeki hırkanın varlığını görmemesi beni daha da hızlandırıyordu.
Hırkamla beraber mahalleye geldiğimizde , mahallemizin yediden yetmişe herkesi tıraş eden berberimiz, “hava çok mu soğuk yakışıklı, ne o hırka öyle elindeki.” diye seslendi. Bir an yavaşladım ve arkama dönüp o kutsal insana doğru baktım. Evet elimdeki hırkanın varlığını kabul etmiş ve bunun için bir cümle türetmişti. Artık elimdeki hırka sadece benim için değil , mahallemizin yediden yetmişe herkesi tıraş eden berberi için de vardı. “Hayır abi ya öyle önlem olsun diye aldım. mart sonuçta sıcak olsa da şimdi beş dakka sonra ne olacağını bilmiyoruz.” dedim. Mahallemizin yediden yetmişe herkesi tıraş eden berberi, o kutsal insan beni onayladı ve oradan uzaklaştım.
Artık evimdeydim ve hırkam da artık olması gereken yerdeydi, odamın kapısının arkasındaki kırmızı askılıkta. Mutluydum, çünkü kendimle özdeşleştirdiğim bir hırkaya sahiptim artık.